30 Oca 2011

BİR KADIN GİTTİĞİNDE......

Onlar bir gün çekip gittiklerinde, peşlerinde
"yetim-öksüz" kalan çok
olur:

Mutfakt...aki dolap, perdeler, kavanozun içindeki eski
düğmeler, özenle
saklanmış küçülmüş giysiler, dolap diplerindeki
kurdeleler...

Sabah karanlığında mutfaktan gelen tıkırtılar susar,
yetim kalmıştır
tabaklar.

Bir kadın gittiğinde hep suyu unutulur saksıların.

Sık sık boynunu büker "sarıkız".

O teki kalmış eski bardağın anlamını bilen olmaz,
değerini kimse anlayamaz
krom hac tasının.

Balkon artık sessizdir, koridor kimsesiz.


Bir kadın gittiğinde...

Bir kadın gittiğinde ne çok kişi gider aslında; bir
ağır işçi, bir
temizlikçi, bir bakıcı, bir bahçıvan, bir muhasebeci...

Bir anne gider...

Bir dost...

Bir arkadaş...

Bir sevgili...


Ne çok kişi yok olur bir kadın gittiğinde.


Kapı eşiğindeki "Dikkat et..." duyulmaz, annesi
gitmiştir "geç kalma"nın.

Kadınlar, arkalarında büyük boşluklar bırakarak
giderler.

Bir kadın gittiğinde pek çok kişi gitmiştir aslında. Ve
bir kadın
gittiğinde pek çok "yetim" bırakmıştır arkasında.....


bekir coşkun

ARKADAŞ İLE DOST ARASINDAKİ FARK

 

Arkadaş evinize geldiğinde misafir gibi davranır
Dost geldiğinde buzdolabını açıp... istediğini alır

Arkadaş senin ağladığını görmez
Dostunun omuzu ise senin gözyaşlarınla ıslanır

Arkadaş davetine katılınca bir paket hediye ile gelir
Dost sana yardım etmek için erken gelir; toparlanman için geç gider

Arkadaş, onu o yattıktan sonra ararsan rahatsız olur
Dost neden bu kadar geciktiğini sorar, derdini anlatmak için

Arkadaş bir kavgadan sonra her şeyin bittiğini düşünür
Dost ise tekrar arar

Arkadaş senin daima onun arkanda olmanı ister
Dost ise her zaman senin arkandadır ...

Arkadaş zaaflarınızı öğrenir ve onları kullanabilir
Dost zevklerinizi öğrenir ve onlara hitap eder

Arkadaş zayıflıklarınızı bilirse başınıza kakar
Dost zayıflıklarınızı bilirse örtmeye çalışır

Arkadaş sizi ikinci görmek ister
Dost ikinciniz olmaktan şeref duyar

Arkadaş sıkıntınız olmadığında yanınızdadır
Dost sıkıntınız olduğunda size koşar

Arkadaşlarınıza siz huzur vermeye çalışırsınız
Dostlarınız size huzur vermeye çalışır

Arkadaş bu mesajı okur ve siler
Dost okur ve dostlarına yollar..

beş dakika BABA

 
‎.


Beş dakika baba
Güneşli bir gündü. kadın parkta y...anında oturan adama “bakin, salıncakta sallanan su kırmızı kazaklı çocuk benim oğlum” dedi.

Adam gülümseyerek “güzel bir oğlunuz var” dedi. “diğer salıncaktaki mavi kazaklı çocuk da benim oğlum”

Sonra saatine baktı ve “hey yy, todd, sanırım artik gitme zamanı” diye seslendi oğluna.
Çocuk salıncakta yükselirken “beş dakika daha baba, lütfen yalnızca beş dakika daha” diye karşılık verdi babasına.

Adam basını “peki” anlamında sallayınca çocuk neşeyle sallanmaya devam etti.
Dakikalar sonra adam ayağa kalkarak tekrar seslendi oğluna “todd, artik gidelim mi, ne dersin?”

Çocuk yine gitmeye isteksiz “ne olur baba, beş dakika daha, lütfen, beş dakika daha” diye bağırdı babasına.

Adam” tamam” deyince çocuk kahkahalar atarak sallanmaya devam etti.
Sonunda kadın dayanamadı ve sesinde gizli bir hayranlıkla “ne kadar sabırlı bir babasınız” dedi .

Adam gülümsedi kadına. “sabır değil yaptığım bayan” dedi. “büyük oğlum tommy’yi gecen yıl burada sarhoş bir sürücünün çarpması sonucu kaybettim. buraya yakin yolda bisiklet sürüyordu. tommy’e hiç yeterince zaman ayırmamıştım. oysa simdi onunla beş dakika daha fazla birlikte olabilmek için her şeyi yapardım. todd’la ayni hatayı yapmayacağıma söz verdim kendi kendime..

O her “beş dakika daha baba” dediği zaman , oyun oynamak için beş dakika daha kazandığını düşünüyor, oysa isin gerçeği ne biliyor musunuz? Ben onu oyun oynarken beş dakika daha fazla izleyebiliyorum, asil kazanan benim”

29 Oca 2011

sipariş gelincik tarlası tepsi

tatlı cadı çok beğendiğini söylemiş ve  aynısından istedi.iyi günlerde kullanması diliyorum.

26 Oca 2011

ne güzel cahildik!

Ne güzel cahildik; Televizyon yoktu. Gazete de her zaman olmazdı. Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç! Dışarıda kar... Ama kuzine içten içe öyle yanıyor ki. Kuzinenin üzerinde demir maşa... Maşanın üzerinde de ekmek dilimleri. Aydınlık bir kış ...sabahı ve kızarmış ekmek kokusu... Sucuk lükstü. Yumurta lezzetli. Ekmek her zaman ekmek gibi... Bir kez olsun kümesten yumurta almamış, bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış ve fakat alışveriş merkezlerinin restoran katlarında boğucu bir gürültü ve havasızlık içinde hamburger keyfine fit olmuş çocuklar ve gençler için ben ne kadar yaşlıyım... Dışarıda kar... İçeride kanaat... İçeride huzur... Televizyon yoktu. Gazete de her zaman olmazdı. Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç! Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer, kokusuna râm olurduk. Kestane közlemek büsbütün bir gecenin akıllara seza mutluluğuydu. Sonra illa ki, büyüklerin anlattığı hikâyeler, hatıralar... Birçoğu arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine, geniş ve besleyici bir masal dünyası... Lezzet bir tarafa, kokuya da hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi? Ekmeklerimiz el değerek üretilirdi, sağlıklıydı, lezzetliydi ve mis gibi kokardı. Çay da kokardı... Domates de... Bütün bu nefasete, küçücük bir bakkal dükkânının zenginliği yetiyordu. Dışarıda kar... İçeride huzur... Zam endişesi, doğal gazın kesilme korkusu, yolda kalma telaşı, rejim tehlikesi... Kimin umurunda... Ne güzel cahildik. Mutluluğun resmini çiziyorduk..

25 Oca 2011

Dostlar ihtiyaç olduğunda göçmen kuşlar gibi sıcağa uçuyor (can yücel)

İlişkilerde tasarrufa gidiyorsun her şeyde olduğu gibi ve gereksiz insanları hay...atından atmak istiyorsun.Yapmacık, inanmadan konuşmak istemiyorum artık. Beni anlamayanlarla konuşmak cümle kirliliği yaratıyor ve hak edenlere saklıyorum enerjimi. İstediğime istediğimi deme özgürlüğüne sahibim, eleştirme hakkını oluşturan... yaşamışlık ve yeterli yaş faktörü artık bende de var.

Ben demiştim sendromunda olanlarla arkadaşlıkları bir kez daha sorguluyorsun. İlişkilerini sadeleştirmeye başlayınca sıra iyi ve kötü gün dostlarını ayıklamaya geliyor. Kötü gün dostlarını belirliyor ve onlara daha çok önem veriyorsun. İyi gün dostu bulmak ne kadar kolaysa kötü gün dostu bulmak bir o kadar zor, biliyorum. Dostlar ihtiyaç olduğunda göçmen kuşlar gibi sıcağa uçuyor ve sadece seninle birlikte sürüden ayrı düşenler kalıyor..

Can Yücel - Olgunlaşmak

leopar desenli ahşap tepsi boyadım:))

bugün tepsiyi boyadım.ama verniklemedim.
yine de paylaşmak istedim:))

mimlendim mimliyorum

 
blog arkadaşım hobivakti tarafından mimlendim:))

Mim konusunu özetlemeden  yazdıklarını aynen aktarıyorum. :)

Mim Konusu: Fiyonkunu Göster!
Mim Teması: Fiyonklar ne şirin şeyler değil mi :) Aksesuar olarak, elbiselerin üzerinde, dekoratif objelerde ve daha birçok noktada karşımıza çıkıyorlar tüm sempatiklikleriyle :) Hal böyle olunca, tüm fiyonklar toplansın ve nerede ne fiyonkun varsa göster bize :)
Mime Dair Birkaç Nokta:
1- Mimlenen arkadaşımız bize fiyonklu cicilerini gösterecek, en az 3 adet olması yeterli :) Daha fazla fiyonku varsa ne ala :))
2- "Benim fiyonkum yok kii" diyorsan sana "Ama nedeeen?" diyorum :)) Olsun mimlenmene engel değil :)) O zaman en beğendiğin fiyonklu cici ne varsa sanal alemde, bize göster diyorum :)
3- Mimlenen elbette yanıtlamak zorunda değil ama fiyonk aşkına yanıtlamazsa üzülürüz :))
4- Kendisini mimleyen arkadaşının fiyonklarından en beğendiği fiyonka da miminde yer versin lütfen :) Böylece en cici fiyonkumuz hangisiymiş, görelim :)


"Benim fiyonkum yok kii"  :))
Neden miii? Çünkü fiyonklu hiç bişey yapmadım kii :))
Söylendiği üzere sanal alemde beğendiklerimi yayınlayacağım



bende katılmak isteyen tüm arkadaşlarımı mimliyorumm

dar ayakkabı(güzel bir hikaye)

O bayram bana ayakkabı almaya karar verdiler. Hazır ayakkabı satan mağaza yoktu şehirde. Tek ayakkabı yapan dükkánında ayakkabıcı çıplak ayağımı bir kartonun üzerine koydu, iyice basmamı söyledikten sonra ağzındaki kurşun kalemi eline alıp ayağımın çevresi...ni çizdi. O ayağımın çizildiği karton benim ayakkabı numaramdı. Günlerce yeni ayakkabılarımın hayalini kurdum. Babamın anlattığına göre ayakkabılarım siyah ve bağcıklı olacaktı. Kapının her çalınışında koştum. Ayakkabılarım bayramdan bir gün önce geldi, siyah-bağcıklı. O gün onları giymedim. Bayram gecesi yatağımın altına yerleştirdim yeni ayakkabılarımı. Arada bir kalkıp kutusundan çıkartıyor, yere koyuyor, yukarıdan, yandan, önden bakıp duruyordum. Parlak ve yuvarlak burnunu gecenin karanlığında kim bilir kaç kez okşadım. Uyku girmedi gözüme. Sabahleyin ev ahalisi kalktığında, ayakkabı kutusu kucağımda sandalyede oturuyordum ben.Ayakkabımı babam giydirdi. Ayağıma olmamıştı ayakkabılarım, dardı ve canımı yakmıştı. Ama bunu babama söylemedim. O 'Sıkıyor mu?' diye sordukça 'Hayır' yanıtını veriyordum. 'Dar, ayağımı acıtıyor' desem, geri gidecekti ayakkabılarım ve ayakkabıcının hemen bir yeni ayakkabı yapması olanaksızdı. O bayram sabahı canım yana yana yürüdüm. Bir süre sonra acı dayanılmaz oldu. Dişimi sıktım. Topalladım. Soranlara 'Dizimi vurdum' dedim, ama ayakkabılarımın ayağımı sıktığını kimseye söylemedim. Doğrusunu isterseniz yaşam dar ayakkabıyla yürümektir. Kimi zaman dar bir maaş, kimi zaman sevimsiz bir iş... Kimi zaman bir mekan dar ayakkabı olur bize, kimi zaman bir çevre, kimi zaman bir sokak, ya da bir şehir... Kimi zaman dostluklar, arkadaşlıklar, beraberlikler bir dar ayakkabıya dönüşür. Kimi zaman zamandır dar ayakkabı, geçmek bilmez. Kimi zaman mutlu gözüken bir beraberliktir.. Kimi zaman zenginlik, kimi zaman başınızı koyduğunuz yastık... Canınız yanar. Topallaya topallaya gidersiniz. Sonradan öğrendim yaşamın dar ayakkabıyla yürüme sanatı olduğunu...

23 Oca 2011

bir boşanma hikayesi....

Kocam bir mühendisti. Onunla sâkin tabiatını sevdiğim için evlenmiştim. Bu sâkin... adamın göğsüne başımı koymak içimi nasıl da ısıtırdı…

Gel gör ki iki yıl nişanlılık ve beş yıl evlilikten sonra bu sâkinlik beni yormaya başlamıştı. Eşimin -bir zamanlar çok sevdiğim- bu özelliği artık beni huzursuz ediyordu.

İş ilişkiye gelince oldukça içli, hattâ aşırı hassas bir kadınım. Romantik anlara, küçük bir çocuğun şekere düşkünlüğü gibi can atıyorum. Oysa kocamın sakinliği, başka bir deyişle vurdum duymazlığı, evliliğimize romantizm katmaması beni aşktan almış, uzaklaştırmıştı.

Sonunda kararımı ona da açıkladım: boşanmak istiyordum.

Şaşkınlıktan gözleri açılarak 'niye?' diye sordu.

'Gerçekten belli bir sebebi yok' dedim, 'sadece yoruldum.'

Bütün gece ağzını bıçak açmadı. Düşünüyordu. Bu hâli ise hayal kırıklığımı daha da artırmaktan başka bir işe yaramıyordu: işte, sıkıntısını dışarı vurmaktan bile aciz bir adamla evliydim. Ondan ne bekleyebilirdim ki!

Sonunda sordu: 'seni caydırmak için ne yapabilirim? '

Demek ki söyledikleri doğruydu: insanların mizacı asla değiştirilemiyordu. Son inanç kırıntılarım da kaybolmuştu.

'İşte mesele tam da bu' dedim. 'Sorunun cevabını kendin bulup kalbimi ikna edebilirsen kararımdan vazgeçebilirim. '

'Diyelim dağın tepesinde bir uçurum kenarında bir çiçek var. O çiçeği benim için koparmak, düşüp vücudunun bütün kemiklerinin kırılmasına, hattâ ölümüne mâl'olacak. Bunu benim için yapar mısın?'

Yüzümü dikkatle inceledi ve 'Sana bunun cevabını yarın vereceğim' dedi.
Bu cevapla son ümidim de yok olmuştu.

Ertesi sabah uyandığımda evde yoktu. Boş bir süt şişesini mutfak masasının üzerine koymuş, alt ına da bir not bırakmıştı.

'Sevgilim' diye başlıyordu,

'O çiçeği senin için koparmazdım' Kalbim yine kırılmıştı. Okumaya devam ettim.

'Çünkü her zaman yaptığın gibi bilgisayarın altını üstüne getirip çökerttikten sonra monitörün önünde ağladığında, onu tekrar düzeltebilmem için ellerime ihtiyacım var.'

'Anahtarları her zaman evde unuttuğunu bildiğimden, senden önce eve varabilmem üzere koşmam gerektiğinden bacaklarıma ihtiyacım var.'

'Arabayı kullanmayı çok sevdiğin halde şehirde hep yolu kaybettiğinden, yolu gösterebilmem için gözlerime ihtiyacım var.'

'<Sâdık arkadaşın>ın her ayki ziyaretinde sebep olduğu, karnındaki krampları rahatlatabilmem için avuçlarıma ihtiyacım var.'

'Evde oturmayı sevdiğinden, içe kapanıklığını dağıtmak, can sıkıntını hafifletmek üzere sana şakalar yapabilmem, hikâyeler anlata bilmem için ağzıma ihtiyacım var.'

'Sabahtan akşama kadar bilgisayara bakmaktan gözlerinin bozulması kaçınılmaz olduğundan, yaşlandığımızda tırnaklarını kesebilmem, saçlarında -görülmesini istemediğin- beyaz telleri ayıklayabilmem, merdivenlerden aşağı inerken elini tutabilmem, çiçeklerin renginin - gençliğinde senin yüzünün rengi gibi olduğunu söyleyebilmem için gözlerime ihtiyacım var.'

'Ama seni benden daha fazla seven biri varsa, evet o uçuruma gidip, o çiçeği senin için koparırım bir tanem.'

Baktım, mektuptaki yazının mürekkepleri yer yer dağılıyordu.

Göz yaşlarım mektuba düşüyordu.

'Mektubu okuduysan ve kalbin ikna olduysa lüften kapıyı aç canım. Çok sevdiğin susamlı ekmek ve taze sütle kapıda bekliyorum.'

Koşarak kapıyı açtım. Endişeli bir yüzle ve ellerinde sıkıca tuttuğu susamlı ekmek ve sütle kapının önündeydi.

Artık çok iyi biliyordum: beni ondan daha çok kimse sevemezdi. O çiçeği uçurumun kenarında bırakmaya karar verdim.

Bu gerçek aşktı.

İlk yıllardaki heyecanlar içinde görmeye alıştığımız aşkın, seneler sonra o heyecanlar kaybolup gittiğinde, huzur ve durgunluk içinde de hep var olmaya devam ettiğini göremeyebiliyoruz.

Oysa aşk hep vardır. Belki artık heyecansız, belki artık romantik değil... Belki sıkıcı, tekdüze, hatta belki yüzsüz... Ama hep oralarda bir yerdedir.

Çiçekler ve romantik dakikalar ilişkinin başlaması için elbette gereklidir. Bir zaman sonra bunlar gitse de gerçek aşkın sütunu ebedi kalır

sevdiğinizi söyleyin


 
‎9.SINIF

Şuan dersteyiz...yanımda dünya güzeli bir kız oturuyor.....


......Yüzüne bakmaya kıyamıyorum...

Onu ne kadar çok sevdiğimi bilmiyor...



O benim en yakın arkadaşım...

Beni Sadece arkadaşı olarak görüyür...

Nedenini Bilmiyorum ama...

Kendimden Çok...Utanıyorum...


10.SINIF

Evdeydim...Beni arayıp,Erkek arkadaşıyla tartıştığını...ve bana...

İhtiyacı olduğunu söyledi...

Sonra bize geldi...Bana sıkı sıkı sarılıp,Ağladı...

Şuan dizimde uyuyor...

Saçlarını okşayıp,O gül yüzünü doya doya,Seyrediyorum...


Ben onu okadar çok severken..

.O beni sadece,Arkadaşı olarak görüyor...


Nedenini Bilmiyorum ama...Kendimden Çok...Utanıyorum...


11.SINIF

Mezuniyet Balosu...


Onunla çocukluktan belli arkadaşız...

8. sınıftayken birbirimize söz vermiştik..

.Lise sonda,Mezuniyet balosuna gidecektik

,Eşimiz olmazsa beraber gidecektik...


Beni aradı ve erkek arkadaşının,Hastalanıp gelemiyeceğini söyledi...

Ve beraber gide bilirmiyiz diye sordu...


Kabul ettim...Ve onu evinden aldım...


Balodaki en güzel kız oydu...

Bembayaz elbisesiyle...Tıpkı bir melek gibiydi...


Gece boyu dans ettik...Kollarımdayken hep aynı şeyi düşündüm...

"Onu Çok Seviyordum"Gece sonunda onu evine bıraktım..

.Beni yanağımdan öpüp,En iyi arkadaşı olduğumu söyledi...


Onu gerçekten çok seviyorum...

Ama o beni arkadaşı olarak görüyor.

..Ona, onu sevdiğimi nasıl söylerim...


Nedenini Bilmiyorum ama..

.Kendimden Çok...Utanıyorum...


Aradan Yıllar Geçti...


Şimdi o canımdan çok sevdiğim,Meleğimi..

.Toprağa veriyorum...


Özel eşyalarının arasında,Kara kaplı bir defter çıkmış...

Bana verdiler...Okuyup okumamakta kararsız kaldım...Açtım...

Bir günlüktü...ve bir sayfasında şöyle yazıyordu...


"Şuan dersteyiz...

ve yanımda dünya yakışıklısı bir çocuk oturuyor.

Yüzüne bakmaya doyamıyorum..

.Onu ne kadar çok sevdiğimi bilmiyor...


Beni arkadaşı olarak görüyor...

Erkek arkadaşım olduğu,Yalanını söyleyerek ve sürekli,

Onunla ilgili yalanlar uydurarak,Yanında olabiliyorum..

.Onu canımdan çok seviyorum...


Bana bir kere"SENİ SEVİYORUM"deseydi..

.Dünyalar benim olurdu..."


Ben bu satırları okurken,Meleğimi çoktan gömdüler...

Hıçkırıklarımı tutamıyorum...Gözümü mezardan alamıyorum...


Merak etme Biriciğim...Bende Seni Çok Seviyorum..

ŞAL




SONUNDA BİTİRDİM.GEÇEN SENE BAŞLAMIŞTIM.YENİCE BİTTİ:))

21 Oca 2011

ilhamım geldi:)))




KIZILDERİLİDEN TEK KELİMELİK HAYAT DERSI

Cherokee kabilesinin yaşlılarından biri hayat, aşk ve evlilik üzerine konuşurken... şunları söylüyor:

"İçimizde iki kurt var ve bunların arasında da korkunç bir savaş.
Kurtlardan biri; korkuyu, öfkeyi, kıskançlığı, pişmanlığı, açgözlülüğü, aşağılık duygusunu, yalanları, üstünlük taslamayı ve benciliği temsil ediyor.

Diğeri ise; zevki, huzuru, sevgiyi, umudu, paylaşmayı, cömertliği, dinginligi, alçak gönüllülüğü, nezaketi, yardımseverliliği, dostluğu, anlayışı, merhameti ve inanci temsil ediyor."
Gençlerden biri "hangi kurt kazanacak?" diye soruyor.

Yaşlı adam kısaca cevap veriyor:

"Beslediğiniz"

anne demek

Anne demek;

* Yenilen her lokmadan sonra alkış kıyamet koparan,şenlik havasına
bür...ünendir.

* Çıkan her pirinç tanesi diş için tüm hısım akrabaya telefon açandır.

* Tüm hafta hayalini kurduğu pazar kahvaltısına oturup asla yiyemeden
kalkandır.

* Sabaha kadar kırk sefer uyanarak,sabah kalkıp zombi gibi işe gitmektir.


* İşten eve geç gelmenin vicdan azabıyla bebeklerinin yanına kıvrılıp
saatlerce koklayandır.

* Tatil yapamamanın kitabını yazandır.

* Eskiden hergün uğradığı kuaförünün yolunu unutandır.

* Çaydanlığın kapağı ile pet şişeyi kapatmaya çalışandır.

* Parça pinçik olmuş pazar gazetesini birleştirip okumaya çalışandır.

* Gecenin bir yarısı gözü kapalı süt ısıtıp,gözü kapalı geri dönendir.

* Saatlerce leblebi parmaklı ayakları öpmekten sonsuz keyif alandır.

* Temcid pilavı tadındaki baby tv yi seyretmektir.* Bebek şef şarkısı
söyleyerek,fırsat bu fırsat deyip birşeyler yedirmeye çalışmaktır.

* Üzümün çekirdeklerini tek tek çıkarmak,mısırı tanelere ayırmaktır.

* İşten yeni gelmiş ve içeri ilk adımı atmışken,"Anne atttaaaaa"
sözleriyle çark edip,en yakın parkın yolunu tutmaktır.

* Anne demek bebek havuzunda yüzmektir.

* Başka bir anneyi nerede görürse görsün "Seni çok iyi anlıyorum tatlım
"bakışı atandır.
* Aşı takvimini ezbere bilendir.

* Kazara kendi için alışverişe gidip nasıl olduysa bebek kıyafeti dolu
poşetlerle geri dönendir.

* Ne kadar sert olursa olsun hayır demeyi beceremeyendir.

* İşe yetişmek için düğmelerini bahçede ilikleyendir.

* Uyduruk ninni besteleyendir.

* Çantasında sürekli Oyuncak kurbacık,ıslak mendil ve kreker taşıyandır.

* Son teknoloji telefonu denize atıldığında ,diken diken olmuş her bir
saçına rağmen,annecim telefonlar yüzemez diyebilendir.

* Anne demek eskisinden bin kat daha güçlü olmak demektir.

* Anne demek hayatının sonuna kadar ve sonunun da ötesinde birileri için
endişelenmektir.

* Anne demek iki küçük melekle,gururla,küçük dağları ben yarattım
edasında yürüyebilmektir.

* Anne demek yüreyini parçalara bölüp herbir parçayı özenle onlara
sunmaktır.

* Anne demek 9 ay karnında taşımak değil,ömrünün sonuna kadar yüreğinde taşımaktır.

20 Oca 2011

Bir güzellik yap kendine!

Bir güzellik yap kendine!
Ve
Sadece sahip olduklarını düşün; mutlu ol onlarla!...
Sahip olamadıkların üzülsün senin olmadıklarına...

Bir güzellik yap kendine!
Keşkeleri hiç düşünme !!!
Mutlu ol seçimlerinle.
Bırak keşkeler üzülsün senin seçimlerine...

Bir güzellik yap kendine!
Her yeni günü senin günün ilan et ve şımart kendini olabildiğince!..
Bırak dünler üzülsün seçilmediğine.....

Bir güzellik yap kendine!
Kalbinde daha da büyüt sevgisini sevdiklerinin!!!
Bırak sevmediklerin üzülsün kalbinde yerleri yok diye...

Bir güzellik yap kendine!
Sev kendini kimseleri sevmediğin kadar. Mutlu ol varlığınla.
Bırak seni sevmeyenler üzülsün!
Yüreklerine sığamayacak kadar büyüksün diye

Emma Bombeck Avustralya'da kanserden öldü.. Ölümünden hemen önce şunları yazmış...

‎"Hayatımı yeniden yaşayabilseydim eğer;
Hastayken yatağa girer dinlenirdim. Ben ...olmadığım zaman her şey kötüye gidecek diye düşünmezdim..
Gül şeklindeki pembe mumu saklamaz yakardım..
Daha az konuşur, ama daha çok dinlerdim..
Yerler kirlense, masa örtüm lekelense bile daha çok arkadaşımı akşam yemeğine davet ederdim..

Oturma odasında TV seyrederken, patlamış mısır yer, şömineyi yakmak isteyen birisi olduğunda ona engel olmazdım.. Yerler leke olacak diye korkmazdım.. Bana gençliğini anlatmaya çalışan dedeme daha çok vakit ayırırdım.. Kocamın sorumluluklarını daha çok paylaşırdım..

Saçım bozulmasın diye, arabanın camının açılmasını önlemezdim..
Eteğimin lekelenmesine aldırmadan çimlere otururdum..
TV seyrederken daha az, hayata bakarken daha çok ağlar ve gülerdim.. Ömür boyu garantilidir denilen hiçbir şeyi satın almazdım..

Hamileliğimin bir an önce sona erip, doğum yapmayı dilemek yerine, hamile olduğum her anın tadını çıkarır ve içimde bir canlı yaratmanın ne kadar harika olduğunu fark ederdim.. Bu o kadar nadir bir olay ki.. Mucize gibi bir şey..

Çocuklarım beni öpmek istediklerinde, asla "Önce git ellerini yüzünü yıka" demezdim.. Onlara daha çok "seni seviyorum", ondan da daha çok "özür dilerim" derdim..
Ama başka bir hayat verilseydi en çok yapacağım şey; her dakikasını değerlendirmek olurdu..

Dikkatle bak.. Gerçekten gör.. Yaşa.. Vazgeçme..
Küçük şeyler için şikayet etmekten vazgeç..
Bana benzemeyenler, benden daha çok şeye sahip olanlar ve kimin ne yaptığı beni ilgilendirmezdi..
Bunun yerine, ilişkilerimi güçlendirmeye çalışırdım..
Sahip olduğunuz ruhsal, fiziksel ve duygusal her şey için Allah'a
şükredin.. Tek bir hayatınız var ve bir gün sona eriyor.. Umarım her
gününüzü değerlendirirsiniz.."

kadın ve bilgisayar




1- İkisi de sürekli elektrik almak ister.

...2- İkisi de hiçbir şey yapmıyormuş gibi gözükse de arka planda senden habersiz birçok iş yürütür.

3- İkisinde de ne kadar çok paranız varsa o kadar iyi donanımlısına sahip olursunuz.

4- İkisinin de durup dururken niye bozulduğunu anlayamazsınız.

5- İkisi de alışkanlık yapar.

6- Verim almak için ikisine de nazik davranmak gerekir.

7- Ne kadar iyisini alırsanız alın 2-3 sene sonra daha iyisi çıkacağı için değiştirmek istersiniz.

8- İkisi de erkekler için olmazsa olmazdır.

9- İkisini de ne kadar iyi kullanırsan kullan sonunda saç baş yolduran cinslerdir.

10- İkisi de belirli aralıklarda error verir.

11- İkisi de hassastır sağı solu pek belli olmaz biri harddisk yakar diğerinin migreni tutar.

12- İki si de bozulduğunda hiçbir dediğinizi yapmaz.

13- İkisinin de başkaları tarafından kullanılması istenmez.

14- Ve en önemlisi ikisinin de hafızası çok güçlüdür hiçbir şeyi unutmaz. O yüzden dikkat etmek gerekir :):)

19 Oca 2011

embir'den hediyelerim geldi.


embir den hediyelerim geldi.kelebekli olan her objeyi sevmişimdir.teşekkür ederimmmmm

18 Oca 2011

bardağı yere bırakın düşsün!

.
Profesör elinde içi dolu bir bardak tutarak dersine başladı

Herkesin göreceği bir şekilde tutuyordu ve ardından sordu :
“Bu bardağın ağırlığı sizce ne kadardır?”

'50gm!' .... '100gm!' .....'125gm'

..diye öğrenceiler yanıtladı.

Bardağı tartmadıkça gerçekten ben de bilemem,” dedi profesör, “ama, benim sorum şu ki :

Bu bardağı böyle birkaç dakikalığına tutsaydım ne olurdu?”
‘Hiçbirşey' …..diye yanıtladı öğrenciler

Tamam peki 1 saat boyunca tutsaydım ne olurdu?' diye sordu profesör bu kez…
Kolunuz ağrımaya başlardı efendim' diye öğrencilerden biri yanıtladı
Haklısın, peki şimdi ben 1 gün boyunca tutsam ne olurdu?”
“Kolunuz iyice ağrır, kas spazmı & batar vs gibi sorunlar yaşardınız ve hastaneye gitmek zorunda kalırdınız!”

….. tüm öğrenciler çeşitli yorumlar yaptı ve gülüştüler

“Çok iyi.

Peki tüm bu sorunlar olurken bardağın ağırlığında bir değişme olur muydu?”

Diye sordu profesör.

‘Hayır‘…. Diye yanıtladı herkes

Peki o zaman kolun ağrımasına ve kas spazmına neden olan neydi?”

Öğrenciler bulmaca çözermişçesine düşünmeye başladılar.

“Acıdan ve ağrıdan kurtulmak için ne yapmam gerekir bu durumda?”diye tekrar profesör sorar

“Bardağı bırakın düşsün!” diye öğrencilerden biri yanıt verir

“Kesinlikle!”der profesör.

Hayatın problemleri de böyle birşeydir.

Onları kafanda birkaç dakika tutarsın & Bir sorun yokmuş gibi görünür.
Uzun bir süre düşünürsün & Başınız ağrımaya başlar

Daha uzun düşünün & Artık seni bitirmeye ve hiçbir şey yapamamana neden olur.
Hayatınızdaki mücadeleleri ve problemleri düşünmek önemlidir,
Fakat DAHA ÖNEMLİSİ onları her günün sonunda, uyumadan önce yere bırakmaktır (bardak gibi).

Bu şekilde strese girmez, ve her gün taze bir beyin ile uyanır ve her konuyla ve yolunuza çıkan her mücadele ile başa çıkabilecek güçte olursunuz!
Bu yüzden bugün ofisten ayrıldığınızda,
Sevdiklerinize şunu hatırlatın :

Bardağı yere bırakın bugün düşsün...

erkekler için kurs:))))

‎- SON KATILMA TARİHİ 05 Haziran -

ÖNEMLİ NOT:

KURSLARIN İÇERİĞİ SON DERECE ...KARMAŞIK VE ZOR OLDUĞU İÇİN
HER BİRİNE EN FAZLA 8 KIŞI KABUL EDİLEBİLECEKTİR.

************ ********* ******
KONU 1: BUZ KALIBINA NASIL SU DOLDURULUR?
ADIM ADIM SLAYTLA AÇIKLAMA

KONU 2: TUVALET KAĞIDI RULOSU: TAKILDIĞI YERDE KENDİNİ YENİLER Mİ?
YUVARLAK MASA TARTIŞMASI. *

KONU 3: KLOZET KAPAĞINI KALDIRIP DUVARA VE SU BORUSUNA SIÇRATMADAN İŞEMEK MÜMKÜN MÜ?
GRUP ÇALIŞMASI.

KONU 4: KIRLI SEPETİYLE YERDEKİ HALI/DÖŞEME ARASINDAKİ TEMEL FARKLAR.
RESİMLER VE GRAFİKLERLE AÇIKLAMA.

KONU 5: TABAK-ÇANAK YEMEKTEN SONRA KENDİ KENDİNE LAVABOYA VEYA BULAŞIK MAKİNESİNE UÇARAK GİDEBİLİR Mİ? VIDEOYLA AÇIKLAMA.***

KONU 6: KİMLİK KAYBI: UZAKTAN KUMANDAYI Bİ R PARÇANIZ OLMAKTAN KURTARMAK.
DESTEK HATTI VE YARDIM LAŞMA GRUPLARI.

KONU 7: ARANAN ŞEYLERİ BULMAYI ÖĞRENMEK, HÖYKÜREREK EVİN ALTINI ÜSTÜNE GETİRMEK YERİNE
DOĞRU YERE BAKARAK BAŞLAMAYI ÖĞRENMEK. ***
ACIK FORUM. < /FONT>

KONU 8: HANIMA ÇİÇEK GETİRMEK SAĞLIĞINIZA ZARARLI DEĞİLDİR.
GRAFİKLER VE SES KAYDIYLA AÇIKLAMA.

KONU 9: NORMAL İNSANLAR KAYBOLUNCA YOLU SORAR.
GERÇEK YASAM İTİRAFLARI.

KONU 10: HATUN PARK ETMEYE ÇALIŞIRKEN SESSİZCE OTURMAK GENETİK ACIDAN İMKANSIZ MI?
ARABA KULLANM A SİMÜLASYONU.

KONU 11: HAYAT DERSLERİ: ANNE VE EŞ ARASINDAKİ TEMEL FARKLAR.
SINIFTA CANLANDIRMA.

KONU 12: NASIL İDEAL BİR ALIŞVERİŞ ARKADAŞI OLUNUR?
GEVŞEME EGZERSİZLERİ, MEDİTASYON VE NEFES ALMA TEKNİKLERİ.

KONU 13< /SPAN>: BUNAMAYLA NASIL SAVAŞILIR: DOĞUM GÜNLERİ, YILDÖNÜMLERİ, DİĞER ÖNEMLİ GÜNLER,
UNUTUNCA NASIL ÖZÜR DİLENİR?
BEYİN ŞOKU VE GEREKİRSE OPERASYON


*** İlgili konulara bazı kız kardeşler ve kız arkadaşlarda katılabilir. :))

30 yaşından sonra kadın:))

Andy Rooney der ki...
" Yaşım ilerledikçe, en çok otuz yaşını aşmış bayanlara değer vermeye başladım."
İşte bunun sebeplerinden bir kaçı:
Otuz yaşını geçmiş bir kadın asla sizi gecenin bir yarısı uyandırıp "ne düşünüyorsun?" diye sormaz...
Umurunda degildir çünkü ne düşündüğünüz.

Otuzunu aşmış bir kadın TV deki maçı seyretmek istemiyorsa, söylene söylene TV 'nin karşısında yanınızda oturmaz.......
Yapmak istediği bir şeyi yapar. Ve bu genellikle daha enteresan bir şeydir.

Otuz yaşını aşmış bir kadın kendini yeterince iyi tanır ve kendinden emindir...
Kim olduğunu, ne olduğunu, ne istediğini, ve kimden istediğini bilir.

Otuzunu asmış cok az kadın onun hakkında ya da yaptıkları hakkinda ne düşündüğünüzü önemser.

Otuz yaş üstü kadın coğunlukla büyük aşklara, ömür boyu sürecek bağlılıklara doymustur.
Hayatında en son ihtiyacı olduğu şey bir başka mız mız, devamlı söylenen, ne yapacağına karışan, yapışkan bir aşıktır.

Otuzunu aşmış kadın, ağırbaşlıdır.Bir operanın ortasında ya da pahalı bir restoranda sizinle çığlık çığlığa
kavga etmesi cok nadirdir...
Ha tabi hakettiyseniz, size vururken de hic tereddüt etmez, sonuçlarına katlanmayı da planlayarak...

Otuzunu asmış kadın övgüler yağdırmakta cok bonkördür, çoğu hak edilmemis bile olsa...
cünkü takdir edilmemenin ne olduğunu iyi bilir.

Otuzunu asmış kadın sizi bayan arkadaşlarıyla rahatlıkla tanıştıracak kadar kendine güvenir...
Daha genç bir kadın, en iyi arkadaşını bile görmezlikten gelebilir, yanındaki adama güvenmediği için.

Otuz yaşın üstündeki kadın sizin onun arkadaşına ilgi duymanızı hiç sallamaz..... arkadaşının onun aldatmayacağını bilir.

Kadınlar yasları ilerledikce medyumlaşırlar. Ona günah çıkarmanıza Hiç gerek yoktur... Onlar her haltınızı bilirler.

Otuz yaşını aşmış bir kadın Kıpkırmızı bir ruj sürdüğünde bu ona cok yakışır. Ama daha genç kadınlarda böyle değildir. Çiğ durur...

Otuz üstü kadınlar açıksözlü, doğrucu ve dürüsttürler... Onun icin ne anlam taşıdığınızı merak etmenize gerek yoktur...
Ne kadar geri zekalı olduğunuzu bir çırpıda açık açık söyleyiverir...
Eğer bir geri zekalı gibi davrandıysanız.

neyzen tevfik

‎.
Yaşam üzerine fazla geldiği zaman onu zorlama,
Biraz duraksa..
Neler olup bittiğ...ine anlam verme !
Mutlaka yanlış bir şey oldu..
Düşüncelerin ile dileklerin aynı orantıda değildi,
Ve varlığın ile buluşamadı.

Sorun yok, sadece bekle..

Güneş doğacaktır.
Rüzgar esecek ve yağmur yağacaktır.
Zorlamaya gerek yoktur, olması gereken kendiliğinden olur !

İzlemeye devam et..
Şahitlik güzeldir, hem olayın dışındasındır hem de içinde.
Zorlamaya gerek yoktur, olması gereken kendiliğinden olur..

"Hayat üçbuçukla dört arasındadır.
Ya üçbuçuk atarsın, ya da dört dörtlük yaşarsın".

17 Oca 2011

sunay akın


Ben yaşadıklarımın hiçbirini unutmam.
Ama evet, yeri gelir susarım.
Canımı çok y...akan şeyler olur ama yinede susarım, tükenirim.
Buna izin de veririm aslında. Salaklığımdan mı? Hayır!
Ben kimseye '' git '' de demem, diyemem.
O kişi vazgeçilmez olduğundan mı? Hayır.
Ona o kadar şeye rağmen, o kadar değer veririm ki, her gün yaptıklarına utansın diye.
Ama bir gün öyle bir giderim ki;
Kaybedeceğim hiçbir şey olmaz!

[ Sunay Akın ]

annemin kursundan el emekleri göz nurları






ilk resim halk eğitim kursundan filiz hanımın işlediği,diğerleri annemin yaptığı şaheserler